Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
İhsan Atasoy

İhsan Atasoy'la Roportaj

Atasoy: “21. yüzyıl sosyal ilimlerin olacak”

İsmail Hakkı AVCI

http://www.sanatalemi.net

İlâhiyatçı yazar İhsan Atasoy, gazetecilikle başladığı yazı ve yayın hayatına ilâhiyat konularında hazırladığı kitaplarla devam ediyor. Kendisi, 1949’da Trabzon Of’ta doğmuş, ilk tahsilini burada ikmal ettikten sonra 1970’te İstanbul İmam Hatip Okulu’ndan, 1974’te de yine İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olmuştur. Devamını kendisinden dinleyelim: “1974 – 1975 yıllarında askerliğimi yedek subay olarak Isparta’da yaptım. Orada kısa devreli askerlerin komutanıydım. Bizden evvel mezun olmuş pek çok gerek sosyal, gerekse siyasi hayatta mevkii olan kişilerle askerlik yaptık. O günlerimiz pek verimli geçmiştir. Ondan sonra, 1978’de Yeni Asya gazetesinde gazeteciliğe başladım. Köşe yazarlığı yaptım. 1995’te son olarak Yeni Nesil gazetesi yazı işleri müdürlüğünden emekliye ayrıldım. Ama bilirsiniz ki, bu meslekte emeklilik yoktur. Fikir hayatının içinde olan insan devamlı bu noktayı takip etmek mecburiyetindedir.”

AVCI: Bir fikir adamı olarak çalışmaya devam ediyorsunuz. Öncelikle faaliyetleriniz ve faaliyet alanlarınızı bize hülasa eder misiniz?

ATASOY: Emeklilik devremde Moral FM Radyosu’nda programlarım başladı ve halen devam ediyor. Bu arada kitap çalışmaları Nesil Basın-Yayın’da devam ederken sesli yayınlarımız sürmektedir. Kur’an-ı Kerîm hatm-i şerîfi ve Kur’an-ı Kerîm meâlini seslendirdim. Böylelikle Kur’an’ın hem metnini, hem de meâlini seslendirmiş oldum çok şükür. Bu arada Risâle-i Nur Külliyatının tamamını seslendirdim, baştan sona… DVD olarak çıktı. Külliyatın her kitabı için de CD hazırlanıyor.

AVCI: Cevşen’i de okudunuz tabii…

ATASOY: Evet… Cevşen’le biraz daha çok şöhret-i kâzibe elde ettik. Dinleyenler açısından, farklı bir okuyuş diye… Celcelutiye ve daha bazı kasetler şeklinde sesli yayınlarımız da var.

AVCI: Biraz da kitaplaşmış eserlerinizden bahsedelim isterseniz.

ATASOY: Kur’an-ı Kerîm meâlinden başlayarak Peygamberler Tarihi, Allah Resulü ile 24 Saat, İslâm’a Bir Adım Daha, Gençlik ve Arkadaşlık, Doğru İslâmiyet, Peygamberimiz Neden Çok Evlendi? Gibi ilâhiyat konularında çalışmalarım yayınlandı. Son dönemde de farklı konulara girdim diyebilirim. Üstad Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin yakın talebelerinin, özellikle son dönemde yakınında bulunmuş talebelerinin yaşayışlarını, hayat ve hâtıralarını kaleme almaya çalışıyorum. Ama biraz derinlemesine araştırarak… Aslında ‘Hayatını Davasına Adayan Adam: Av. Bekir Berk’ bu çalışmalarım için bir portatif oldu. O yayımlandıktan sonra arkadaşların arzu ve telkinleriyle ‘Nurun Büyük Kumandanı Zübeyr Gündüzalp’ çalışması ortaya çıktı. Daha sonra ‘Kulluğun İçinde Bir Sultan Tahirî Mutlu’ gerçekleşti, yayınlandı.

AVCI: Bu istikamette çalışmalarınız devam ediyor mu?

ATASOY: Evet, şimdi ise ‘İhlâs ve Sadakat Abidesi Bayram Yüksel’ çıkıyor inşallah. Yayına hazırlık çalışmaları aşağı yukarı tamamlandı. Redakte safhalarında. Bir iki ay içinde sanıyorum elimizde olacak.

AVCI: Bunun arkası gelecek mi, yani böyle büyük ve kahraman diğer kişileri de kitaplaştıracak mısınız?

ATASOY: Tabii İsmail Hakkı Bey, yeni tarz bu çalışmalara devam etmek emelinde ve düşüncesindeyim, Rabbim fırsat verirse… Burada şunu söylemek istiyorum; bu yola girmiş olmam kaderin sevki ile diye düşünüyorum şahsen. Ve bu çalışmaları bana göre hayatımın çalışmaları olarak görüyorum. Çünkü, bir gazetecilik tecrübemiz oldu. Hasbelkader Rabbim bizi orada uzun yıllar denedi. Hatta kendime şunu sorardım: Burada niye ilahiyatçı olarak böyle alanımın dışında bir yerde kaldık v.s. diye. Ama, şimdi o soruyu sormuyorum. Çünkü Rabbim sanki bu yeni çalışmalar için o zamanı, o süreyi bir altyapı olarak lütfetti. Ve bu gün bu çalışmalarda gazetecilik tecrübemin hakikaten tesiri ve faydalarının olduğunu görüyorum, elhamdülillah. Bu çalışmalarda kalmışız ve bu yeni çalışmalara katkımız oluyor.

AVCI: Bu büyük şahsiyetleri anlatırken neyi gaye edindiniz, yani hedef seçtiğiniz özel bir maksadınız var mı?

ATASOY: Tabii, takdir edersiniz ki büyük bir şahsiyeti tanımak için etrafındaki insanların hayatlarını da bilmek gerekiyor. Yani bu şahısların sadece kendilerini anlatmış olmuyoruz. Aynı zamanda onların başında önünde bulunan Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’ni tanımamıza yardım edecek çalışmalardır. Ve onların hayatları O’nun hayatından kopuk olmadığı için bir mânâda Bediüzzaman Hazretleri’nin bilinmeyen bazı yönlerini yeniden keşfetme çalışmasıdır, diye düşünüyorum.

AVCI: Mütemmimi diyebilir miyiz?

ATASOY: Evet, tamamlayıcısı… Çünkü, şunu iddia sahibi olmak istemem, ama hakikaten Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı kare kare atlanmadan yazılması gereken bir şahsiyet. 9 yaşından 90 yaşına yakın her hareket ve tavrıyla çok mânâlı yaşamış hayatı baştan sona.

AVCI: Hiçbir şeyi boş yaşamamış, öyle mi?

ATASOY: Evet, boş bir şeyi yok. Huzur-u ilâhide tamamen iman ve Kur’ân hizmetinde geçmiş bir ömür. Bediüzzaman Hazretleri şu üç konumdan başka bir şeyde olmamış: Ya sürgün, ya gözaltı, ya da hapis… Böyle bir ömür geçirmiş bir insan. Dolayısıyla Allah davası için bu noktalarda ömür geçirmiş ikinci bir şahsiyete rastlamak çok zor. Bu bakımdan O’nun hayatının bütün kareleri mutlaka kaydedilmesi ve yazılması lâzım. Ama Tarihçe-i Hayatlara bakıyoruz. Bu güne kadar yazılmış olanlara… Zaten bir şahıs kendisini methedecek şekilde, hakkında bir eserin yayınlanmasını istemez.

Tarihçe-i Hayat hazırlanırken bu gibi hususları, keramet ifade eden, ona kemâlât atfeden ve şahsıyla alâkalı hususları çıkartmış. Davası ve Risale-i Nur’un tarihçesi gibi olmuş aslında, Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı. İlk bölüm biraz müstesna, ama devam eden kısımları Risale-i Nur’un Tarihçesi olmuş. Ama Bediüzzaman’ın, baştan itibaren hapishanelere girerken, o hapishaneler içinde, mahkeme safhalarında neler cereyan etmiş, bütün bunlar ve daha sonra o sürgün ve gözaltı safhaları… Bunların daha net ve detaylı bir şekilde yazılması lâzım.

Bu noktada benim bu çalışmalarım, bunun etrafını kazıyor diye düşünüyorum. Böyle bir çalışmanın etrafını kazma tarzındaki çalışmalar olarak görüyorum. Rabbim muvaffak etsin diyor şükrediyorum. Ve bu yolda olduğum için inşallah her çalışma çıktıkça hakikaten ben şükrünü eda etmekten acizim diyerek şükrümü artırıyor diye düşünüyorum.

AVCI: Yurtdışı faaliyetleriniz hakkında da bizi biraz bilgilendirir misiniz?

ATASOY: Bizim yurtiçi ve yurtdışı faaliyet ve çalışmaları; konferanslar, sohbetlerimiz devam ediyor tabii. Bunlar rutin çalışmalarımızdan. İster istemez dinleyicilerimizle veya okuyucularımızla çeşitli vesilelerle buluşmak, davetlerine icabet etmek suretiyle, yüz yüze sohbetler de etkili biliyorsunuz. Kitap da tesirli ama yüz yüze, hani Üstad ‘göze bakıp kalbe hitap etmekten’ söz ediyor. O bakımdan, o toplantılara da mümkün mertebe tabii yetişmeye, katılmaya çalışıyor, gayret ediyoruz.

AVCI: Almanya seyahatlerinden birinde, bir yer aramayla alâkalı değişik bir hatıranız olduğunu işittik. Bunu bir de sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?

ATASOY: O hâtıra şöyle: Köln’de Cemal Uşşak Bey’le Dom Kilisesi’ni ziyarete gideceğiz. Epey yürüdük ve kalabalık bir istasyona geldik. Orada yer altı ulaşımı, metro var. Metroyla gideceğiz, ama nerden bineceğiz, nerede ineceğiz onu bilmiyoruz. Sormamız icap ediyor, ama Cemal Bey de nedense kendisine mi yediremiyor nedir. “Sor, sor!” diyorum bir türlü sormuyor. Orası Türk işçilerinin de gelip gittiği bir yer. Ben de Cemal Bey’in biraz gerisinden kulağının tozuna doğru, “ Mustafaa!” diyerek bir bağırdım. “Yavv, n’apıyorsun, ne bağırıyorsun” falan dedi. Ama, inledi meydan. Herkesin gözü üstümüzde. O arada karşıdan biri koştu geldi; “buyur abi”, hatta “buyur hocam” dedi. “Yâ Mustafa” dedim, “Biz Dom Kilisesi’ne gideceğiz. Ne biletimiz var, nerden binip nerede ineceğiz, bilemiyoruz.” “Ondan kolay ne var, hocam” dedi. Gitti biletlerimizi aldı. “İşte buradan aşağı ineceksiniz metroya, şu kadar sayılı istasyondan sonra ineceksiniz, tam karşınızda… Cemal Uşşak şaşırdı: “Yavv!” dedi. “Nerden biliyordun bu adamı?” “Nereden bileceğim, ne bilmesi?” dedim. “Ya Muhammed çağıracağım, ya Mustafa. Peygamberimiz yetişir adamın imdadına, zorda kaldığın zaman. Sana mı minnet edeceğim”, dedim. Böyle çok hâtıralarımız var.

AVCI: İmzanızı taşıyan kitapların hepsi, sanki bir ihtiyacı karşılamak için yazılmış gibi…

ATASOY: Evet, kitaplarımın hemen hemen hepsi bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Meselâ; Peygamberimizin çok evlenmesi hususu… Mektûbat’ta var, ama bunu bir kitap çerçevesinde kaleme almak ihtiyacını bir TV programında hissetim. Spiker, muhatabı din görevlisine tahakkümane soruyor: “Neden çok evlendi Peygamber?” diye. Muhatabı, “Peygambere has özelliktir, pek çok sosyal, siyasi hikmetleri, sebepleri vardır” diyor. Ama “siyasî ve sosyal gayelerini gerçekleştirmek için evlenmekten başka çare bulamadı mı?” Buna pek cevap verilemiyor. Buna cevap var. Bediüzzaman buna cevap veriyor: “25 yaşından 40 yaşına kadar yaşlı, dul bir kadınla hararet-i gariziyenin şiddetli olduğu bir devrede kanaat ve iktifa ediyor. 50 yaşından 60 yaşına kadar, hayatının son dönemlerinde çok evlilikleri oluyor. Bunların çoğu dul ve çocuklu. Sadece Hz. Ayşe genç.”

Evlilikte asl’olan iki hikmet var, biliyorsunuz: Birisi neslin çoğalması, diğeri nefsî arzuların meşru dairede tatmini. Ee, bu ikisi de yok bu evliliklerde Çocuk dünyaya getirmiyor. Nefsanî arzuları dersen, çok evlenmesi 25 ilâ 50 yaş arasında olması gerekirdi. O zaman üçüncü bir sebep var demek ki. Nedir o?: İslâmî hükümlerin ümmete duyurulması. Buna erkek sahabeler dışa yansıyan kısmına şahit oluyorlar. Ama aile mahremiyeti içerisindekiler için farklı karakterde ve mizaçta pek çok hanıma ihtiyaç vardır. Bu mânâda hanımlar bir eş olmanın ötesinde âdeta bir ‘Ezvac-ı Tahirat Okulu’ gibi vazife yapmışlardır. Bir tarafta Ashab-ı Suffa, diğer tarafta Ezvac-ı Tahirat Okulu. Yazdım ve o hanımların sebep olduğu hükümler kıyamete kadar gelecek dinin hükümlerinden örnekler vererek bir çalışma yaptım.

AVCI: Gençlik üzerine bir çalışmanız olacaktı. Biraz da ondan bahseder misiniz?

ATASOY: Bahsedelim. Hakikaten en büyük problem bugün bizim gençliğimizin ahlâklı, imanlı yetişmesi. Bu dehşetli asırda istikametlerini muhafaza etmesi. Yaş kategorilerine göre gençlere nasıl davranmaları gerektiğini anne-babalara bu konudaki yanlışlarını ve nasıl yapmaları gerektiği hususunda rehber kitap. O çok satıldı ve çok da ihtiyaç oldu. Bunu bir konferans olarak vermiştim, Avrupa’da, bir seri konferans… Salondaki dinleyiciler; mutlaka kitaplaşması lâzım, dediler. İşte böyle bir ihtiyaçtan ortaya çıktı kitap çalışmalarım.

AVCI: Başka sözünü edeceğiniz kitaplarınız…

ATASOY: Allah Resulü ile 24 Saat; senaryo ihtiva eden hadisler tabir ediyorum ben, yani durağan hadis değil. İşte, falan sahabe geldi, oturdu, şöyle, yaptı, dedi, böyle gitti gibi… Hayali de içine katan hadisler… Böylelerini derledim, seçtim, tasnif ettim. Beğenmediğim bazı tercümeler sebebiyle kısa açıklamalarla okuyucuların rahat okuyabilecekleri, hayalini de beraber alp Asr-ı Saadet’e gidebilecekleri bir çalışma oldu çok şükür. Çok da istifadeye medar oldu. Özellikle Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bu günlerde o kitaba çok ihtiyaç var, diye düşünüyorum. Resulullah ASM’ı hayalen kendi dünyasına ağırlıklı biçimde misafir etmek ve hayalen Asr-ı Saadeti’ne gitmek için önemli bir çalışma.

AVCI: Sinema, film seyreder gibi diyebilir miyiz?

ATASOY: Evet, aynen öyle…

AVCI: Sohbetimize sizin başka eklemek istediğiniz hususlar varsa...

ATASOY: İnsanlığın geleceği tabii dinlere, dinin durağan’a gelecek insanlık. Çünkü, teknoloji, 20. asırda insanları çok fazla meşgul etti. Ama doyurmadığını, tatmin etmediğini insanlık anladı. Ve yeni bir arayış içine girdi. Sosyal ilimler ağırlıklı olarak devreye girecek bu asırda, 21. asırda. Sosyal ilimler, yani teknik ilimler yerine sosyal ilimlerin ağırlık kazanması demek, insanın eksene dönmesi demek, oturması demektir. İnsanın araştırılması, bu da doğrudan doğruya insanlığı Yaratıcısına götürecek bir yoldur. Çok direkt bir yoldur. Çünkü, “sanat bilinirse Sanatkâr bilinir” noktasından hareketle insan kendini tanırsa Rabbini tanır. Bu noktadan dinî durağan’a gelecektir.

AVCI: Durağan?

ATASOY: Dinin olduğu yere gelecek yani. Dolaşıp şurda, burada, her yerde, etrafında arıyor bulmak için.. Gelecek buraya dayanacak. Benim aradığım buradaymış diyecek.

AVCI: Bize vakit ayırarak verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, bu güzel ve faydalı çalışmalarınızın devamı temenniyle muvaffakiyetler dileriz.