Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Kuran ayı ramazan

Kuran ayı ramazan

Mehmet Paksu

Mübarek Aylar günler ve geceler kitabından iktibas edilmiştir.

Mü’minlerin ibadet manzumesi içinde Kur’ân’ın yeri hemen hemen en başta gelir. Her kıldığımız namazda, her yaptığımız duâda Kur’ân’dan iktibaslar vardır. Bunun içindir ki, Kur’ân mü’minler için aynı zamanda bir “duâ ve zikir kitabı”dır.

Yeryüzünde, okunmasıyla her harfine en az on sevap yazılan ikinci bir kitap yoktur.

Bu sebeple, mü’min her gün mutlaka Kur’ân’dan nasibini almalıdır. Kur’ân’ı sadece ibadet ve duâ olarak değil, aynı zamanda bir feyiz ve ilham kaynağı olarak okumak gerektir.

Kur’ân, lâfız olarak sonsuz sevap meyveleri verdiği gibi, mânâ ve fikir olarak da eşsiz bir ilham kaynağıdır. Milyonlarca hakikat araştırıcısına ve müfessire ilham ve feyiz veren Kur’ân, sayısız İslâmî kitapların meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu bakımdan Kur’ân’ı okurken hakikatlerini de düşünmeye, tefekkür etmeye çalışmalıyız.

Kur’ân’ı okumak, onu tefekkür etmeyi, onunla ahlâklanıp, onunla yaşamayı gerektirir. Bu da ancak ondaki yüksek hakikatleri fikir ve beynimizle alıp ruhumuza sindirmekle mümkün olur.

Hakikatin en mükemmel ifadesi olan Kur’ân, akıl ve kalblere ebedî saadet rehberidir. Ne kadar üzerinde düşünülse, derinlemesine tefekkür edilse o kadar çok fikir meyveleri verir.

İbn-i Mes’ud der ki: “Kur’ân’ı deşiniz, çünkü evvelînin ve ahirînin (öncekilerin ve sonrakilerin) ilimleri ondadır.”

Bu ifade bizi Kur’ân’ın, derinliğine bir nihâyet bulunmayan hazinesine götürmektedir. Büyük hazinelere ulaşmak sabırla çalışıp toprağı deşmekle mümkün olur. Kur’ân’daki yüksek fikir ve düşünce hazinelerine de ancak böylesine devamlı ve büyük düşünce gayretleriyle ulaşılabilir.

Kur’ân defalarca okunsa, değil bıkkınlık vermek, aksine ruhlarda taze bir şevk ve heyecan uyandırır. Kur’ân okuyanlar, bizzat bu gerçeği kendi ruhlarında duyarlar. Bu mânâda da Kur’ân’ın tükenmez bir hazine olduğunu görürler.

Evet, mânâ olarak da Kur’ân, devamlı yenilenmekte olan canlı bir organizmayı andırır. Her okunduğunda insan zihnine ayrı ve yepyeni tefekkür ufuklarını açar.

Kur’ân ve derecesine göre ondan ilham alan kitaplar da böyledir. Kur’ân ve onun yüce hakikatleri de her okunduğunda, üzerinde her tefekkür edildiğinde çiçek açan, meyve veren, insan beynine taze fikir tomurcukları sunan bir ağaçtır. Böylece fikri ve beyni, ruh ve kalbi devamlı besler ve kuvvetlendirir. Bu sır içindir ki, Hz. Ali (r.a.) “Kur’ân okumak insan zekâsına kuvvet verir” demiştir.

Kur’ân okumanın fazilet ve üstünlüklerini saymakla bitiremeyiz. Şu kadarını ifade edelim ki, Allah’a ve Resulüne en hoş gelen, memnun ve mesrur eden şey, “güzel sesle” Kur’ân okumak ve üzerinde düşünmektir. Bir hadiste şöyle buyurulur:

“Cenab-ı Hak Kur’ân okuyucusunu, güzel sesli bir cariyesinin şarkısını dinleyen kimseden daha fazla kulak verip dinler.”

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm da bir gece Âişe validemizi (r.a.) bekliyordu. Fakat Hz. Âişe’nin gelmesi gecikmişti. Âişe validemiz Resulullahın huzuruna girdiklerinde,

“Seni geciktiren şey nedir?” diye sordular.

Hz. Âişe,

“Yâ Resulallah! Ben birinin Kur’ân okuyuşunu dinlemeye takıldım, ondan daha güzelini hiç duymadım” dedi.

Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselâm Hz. Âişe ile birlikte kalkıp gitti, o zâtı uzun uzun dinledi. Sonra memnun ve mesrur bir şekilde döndüğünde “Bu okuyan Ebû Huzâfe’nin âzatlısı Sâlim’dir. Ümmetimden bunun gibilerini yaratan Allah’a hamdolsun” buyurdu.

Bu hadis-i şeriflerden de anlaşılıyor ki, Kur’ân’ı güzel sesle ve şânına lâyık bir şekilde, mânâsına dalarak okumak, ondan büyük istifadelere vesiledir.

Kur’ân kâinat kitabıdır. O, kâinatı bir mescit hükmüne getirmiş ve âyetleriyle varlıkları devamlı zikreden bir canlı gibi takdim etmektedir. Âdeta âyetler ellerine aldıkları tevhid çekiçlerini bazan semânın yüzündeki bir yıdıza, bazan bir zerreye değdirmekte, böylece tevhidi ilân etmekte, Allah’ın yüce kudret ve rahmetini zihinlere ve kalblere telkin etmektedir:

“Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Sizlere rahimlerde dilediği gibi şekil veren Odur” gibi âyetler hep tevhidin küçük ve büyük dairelerdeki ilânından ibarettir.

Kur’ân’ı dinleyen ruhânîler de büyük sevinç ve memnuniyet duyarlar. Melekler, okunan Kur’ân’la gökten iner, etrafında âdetâ pervane gibi dönerler.6

Şu halde Allah’ı, Resulünü ve meleklerini memnun etmek ve dünyamızı nurlandırmak istiyorsak Kur’ân’ı lâyıkıyla okumalı ve onun hakikatleriyle feyizlenmeliyiz.

Mü’minlere rahmet ve şifa hazinesi, ebedî hidâyet vesilesi olan Kur’ân’ı ne kadar çok okur ve üzerinde tefekkür edersek, o nisbette hazineden istifademiz artacaktır.

İbni Mes’ud’un ifade ettiği gibi, Kur’ân’ı okurken bir hazine araştırıcısı gibi mânâlarını deşmeye gayret etmeliyiz.