Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Multimedya Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
YaÄŸmur

YAÄžMUR

Nurullah Genç

Var eden'in adıyla insanlığa inen NUR

Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından

Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur

Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından

Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat

En müstesna doğuşa hamiledir kainat.

 

Yıllardır boz bulanık sular yudumladım

Ya o zaman bul bi çare sen işini bilirsin

Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları

Yağmur,seni bekleyen bir tas da ben olsaydım

 

Hasretin alev alev içime bir an düştü

Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü

Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde

Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

 

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin

Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla

Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin

Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla

Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak

Yeryüzü avaredir,yapayalnız ve kurak

 

Zaman ayaklarımda tükendi adım adım

Heyûla,bir ağ gibi ordu rüyalarımı

Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım

 

Yağmur, gülşenimize sensiz,baldıran düştü

Düşmanlık içimizde;dostluk yaban düştü

Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe

Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

 

Bir güzide mektuptur,cağların ötesinden

Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına

Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden

Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına

Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin

Sukutu yar,sevinci dualar kadar derin

 

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım

Bir cezir yasadım ki,yaşanmamış,mazide

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü

******

Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer

Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

 

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini

Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir

Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini

Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir

Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından

Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından

 

Medeni arzuların ardında seyre daldım

Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

 

Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü

Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü

Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali

Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü

 

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır

Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur

Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır

Sesini duymayan, girdabında boğulur

Ana rahminde olur sensizlikten cenin

Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

 

Saatlerin ardında hep kendimi aradım

Bir melal zincirine takıldı parmaklarım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

 

Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü

Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü

Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül

Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

 

Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde

Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay

Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde

Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray

Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin

Mekânın fırçasında solmayan fırça senin

 

Yağmur,bir gün elimi elinde bulsaydım

Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

 

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü

Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü

Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin

En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

 

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan

Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar

Mutluluk naÄŸmeleri iÅŸitirler Hira'dan

Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar

Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri

Paramparça, ateş sahibinin hayalleri

 

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım

O mücella çehreni izleseydim ebedi

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

 

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü

Baykuşa cifte yalı; bülbüle zindan düştü

Katil sinekler deldi hicabın perdesini

İstiklâl boşluğunda arılar nadan düştü

 

Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında

Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin

Ebedi aşka giden esrarlı yollarında

Senden bir kıvılcım, süreyyâ bir şulenin

Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü

On asırlık ocağın savururdum külünü

 

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım

Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

 

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü

Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü

Sana meftun ve hayran,s ana râm olanlara

Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü

 

Bâdiye yaylasında koklasaydım izini

Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgâr

Seninle yıkasaydım acılar dehlizini

Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar

Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya

Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

 

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım

Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu

Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

 

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü

Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü

Mahkûmlar yargılıyor, hakimler mahkûm şimdi

Hakların temeline sanki bir volkan düştü

 

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri

Ahuların içinde sevdan akkor gibidir

Erdemin,bereketin doldurur haneleri

Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir

Şemsiyesi altında yürürsün bulutların

Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

 

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım

Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

 

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü

Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü

İniltiler geliyor doğudan ve batıdan

Sensizlik bozulan dengeye ziyan düştü

 

Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın

İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler

Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın

Nazarın ok misali karanlıkları deler

Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin

 

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım

Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

 

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü

Beynimin merkezine olumsuz ferman düştü

Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün

Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

 

Nefesinle yeniden çizilecek desenler

Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek

Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler

Anneler çocuklara hep seni içirecek

YaÄŸmur, seninle biter susuzluÄŸu evrenin

Sana mümindir sema; sana muhtaçtır zemin

 

Damar damar hep seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

 

Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü

Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü

Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın

İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

 

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Yeryüzünde seni bir gürmüş de ben olsaydım

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

 

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batili yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım