Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Hac 2

 

Işık duvarı aşıldı

 

Hac Yakınlığı Yazıları-2

Senai Demirci

 

Bugün bayram. Yakınlık bayramı...Alnımızın değdiği yere varanların, yüreğimizin beş vakit gittiği yöreye ulaşanların, Arafat’ta Rabbimizle tanışanların, Müzdelife’de kendisiyle hesaplaşanların, Mina’da elimizle ettiğimiz şerleri şeytanın yüzüne savuranların hatırına bayram bugün. Tıpkı, musalla taşında sılaya dönenlerin hatırına kılınan cenaze namazı gibidir bayram namazı. Sılada, ebedî sılada saltanat süren ruhların, kıblede hepimizden en önde duran hacıların sıla saltanatının hatırınadır bayramımız. Onların yakın olmayı dileyip, yakınlaştıkları sevda adına, biz de onların haline yakınlaşmanın yollarını aramalıyız. Kendi yüreğimizi hacıların göğsüne koymalıyız şimdi ve onların yaşadığı kurb anlarını, yani yakınlık anlarını yüreğimize taşımalıyız.

Dün Arafat’da gündüzledi hacılar. Bir bayramın arefesinde. Bir çözülüşün evvelinde, bir dirilişin öncesinde durdular. Vakfe anını onlarla beraber biz de hissetmiş olmalıyız. Herkesin akın akın gelip etrafında odaklandığı, dolandığı Kâbe’ye arkalarını dönüp, Kâbe’nin suretinin arkasında saklanana, Kâbe’nin verasına koştular. Anladılar ve anlattılar ki, Kâbe dahi vuslata yetmiyor. Tavafta O’na teslimiyetin kıyısına kadar varmışken, sa’yde O’ndan yine O’na koşma hürriyetinin doruğuna varmışken, kendi ikiliklerini keşfettiler. Teslim olan yanlarını ve serbest olan yanlarını bildiler. Arefe günü O’na doğrudan muhatap olma telaşına girdiler. Arefe, O’nu bilme zamanı. Arafat, O’nunla bilişme, muarefe etme mekânıdır. “Bana ev değil komşu lazım” derken Cennet’e dahi istiğnasını ifade eden Rabia gibi, her hacı da ‘ev’den, yani Kâbe’den ‘komşu’ya, bir olan Rabbe koştu. Sevgilinin Evi etrafında dönen hacılar, evi de bırakıp Sevgili’ye döndüler. “Ve varış Allaha’dır” hükmü Arafat’ın yokuşlarında, Arafat’ın taşlarında, Arafat’ın göz yaşlarında yeniden yazıldı. Hacılar, Kâbe’yi bile hatırı sayılır yapanın yalnız O’nun vechi olduğunu kavradılar. “Onun vechinden başka herşey helâk olucudur” diyor gibi Vakfe’nin duru, mahzun kalbleri. Kâbe’den O’nun vechine dönüştü Vakfe. Bir duruş, bin duruluştu.

Gurub vaktine doğru, güneş Arafat’tan kaybolurken, bakır rengi gök altında, tozlar arasında, uçarı insanlar. Asr’ın hüsranlıları. Göçe hazırlanıyorlardı. Hacı, Arafat’ın akşamıyla birlikte, yalancı aydınlığını kalbinin karasında yitirmeye çalışır. Afak, enfüste guruba meyleder. Dünya semâya yönelir. “Arafattan kullar boşanır. Meş’ar’e doğru, iç aydınlanmaya doğru, aklı enfüsün kıvrımlarında yitirmek üzere, kalbin karasında aklanmak üzere “akar”lar. Kendilerini unutup, yalnız Allah’ı hatırlamaları umulur. “O, nasıl seni hiçlik derelerinde unutmayıp varlık düzüne çıkardıysa ve nasıl seni dalalet karanlığında unutmayıp hidayet vererek hatırladıysa, sen de O’nu öylece hatırla. Sen bundan önce unutulmuş da olabilir, dalalette de kalabilirdin.”

Meş’ar’e yani Müzdelife’ye karanlık düştüğünde vardı hacılar. Gece boyu beklediler. Arafat’da gün boyu yaşadıkları muarefe, muhatabiyete mukabil, gece boyu keskin içe dönük bir şuurlanma, aydınlanma yaşadılar. Nazarlarını afaktan enfüse çekmelerini, gözlerini enfüse ve içe çevirmelerini gece telkin etti. Göğün güneşi eksikti ama yıldızlar ve ay, karanlığı yırtarak, zulmet içinde bir aydınlık umudunu asılı tutuyorlar semâda. Hacı, öylece yüzünü arzdan semâya çevirdi. Yüzü semâda, gözü kalbinde iken, elini yere ve toprağa değdirdi. Müzdelife toprağından kendi eliyle topladığı her bir taşla, eliyle ettiklerini düşündü, aslını, yani toprağı avuçladı.

(Bence arefe günü ve gecesi ene ve zerre bahsi okunmalıdır. Zerre bahsi, dış dünyadaki, afaktaki en küçük görünmez birimi, zerre’yi Sahibine teslim etme sınavının yolunu açarken, ene bahsi, iç dünyadaki, enfüsteki en büyük görünmez birimi, ene’yi Sahibine teslim etme sınavının yolunu açar. Bu yüzden ene ve zerre bahsi, birbirlerinin devamıdır. Çünkü, içerdeki en büyük görünmezin asıl sahibini göremezsek, dışardaki en küçük görünmezleri bile sahibine teslim edemeyiz. Arafat ve Meş’ar gününe denk gelen risale Otuzuncu Söz olmalıdır. Böylece kurban’ın anlamına yakınlık kazanabiliriz. Yani, önce varoluşumuzun gerçek boyutlarını bilerek ve bileylerek, enemizin boynunu varlık ve bağımsızlık iddiasından kesmeliyiz!)

Ve bu sabah.. Haşir sabahı. Yeniden diriliş... Günün ilk ışıklarının dürtmesiyle kendi yalnızlığından dirildi hacılar. Mahşerin orta yerinde, kimsenin kimseye faydasının dokunmadığı bugün, ihram içinde, elleri kıl koparamayacak kadar bağlı, yalın bir mü’min olarak kalabalığa karışıyorsun. Meş’ar gecesinin içe doğru yolculuğunun dışarı taşmasıdır bu. Meş’ar gecesinin zahidleri, şimdi Mina gündüzünün mücahidleri olmaya hazırlanıyor. Meş’ar ile Mina arasında görünmez bir duvar var adeta: Kimse gün doğmadan duvarın öbür tarafına aşamıyor. Bu görünmez duvarı, sadece “geceyi gündüze kalbeden”, “güneşi döndüren”, “ayın ardı sıra güneşi getiren” yıkabilir. Günışığı tenine değmedikçe, sınırından taşmak üzere olan o eşsiz beyaz kalabalıktan hiç kimse Mina’nın önündeki duvarı aşamıyor. “Emn, yalnız O’ndandır, O’nunladır.” Gece boyu, bu ışıktan duvarın önüne yığılıp geri püsküren kalabalık, yalnız ve yalnız Allah’a itaat etmenin o eşsiz özgürlüğünü yankılandırıyor. Hacı da, çölün kumları arasından kopardığı taşlar gibi, kendini arza bağlayan zincirleri kırmaya hazırlanıyor.

Ve ilk günışığı ile emir geliyor. Gelen bayram sabahıdır artık. Yorgun yüzlerde gezinen, çökmüş omuzlara inen, bayram sabahının eşsiz aydınlığıdır. Sanki güneş de hacceder gibidir hacılarla birlikte. Arafat’ta doğup bekledi, Meş’ar’de o da gecenin koynuna gizlendi ve bu sabah bütün hacıların önü sıra Mina’ya girdi.

Bugün burada, başınızı göğe çevirirseniz hacıların ilkinin “dönüşünü” görebilirsiniz. Şimdi Mina’da emne varan, şeytana kötülüklerin hepsini savurma saltanatına eren mübarek inslerin yanı başındaki aynı güneştir bu. Gözünüzde milyonlarca hacının yol arkadaşı, dönüşlerinin ilk şahidini şimdi ağırlayabilirsiniz. Olursa, gözünüzün yaşını da ona şebnem eyleyebilirsiniz.

Senai Demirci Eserler