Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Sakın Terk-i Edepten

 

Sakın Terk-i Edebden

Nâbî

Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu

Nazargâh-i ilâhidir, Makam-ı Mustafâ’dır bu

Sakın edebi terk etme.

Felekde mâh-i nev, Bâbüsselâm’ın sîne-çâkıdır

Bunun kandili Cevzâ, matla’-i ziyâdır

Habib-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette

Tefevvuk-kerde-i  Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i adem  zâil

Amâdan açdı mevcûdât düş ceşmin tûtiyâdır bu.

Muraât-ı edep şartıyla gir Nâbî bu dergâha

Metâf-ı Kudsiyandır cilvegâh-ı enbiyâdır bu Ey Nâbî

 

Açıklaması

(Edebi terketmekten sakın, Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir.

Cenâb-ı Hakk’ın nazar buyurduğu, Hz. MuhammedMustafâ (s.a.v)’nın makamı, Ravza-i Nebî’dir

Bu Gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık aşığıdır.

Ayın kandili Cevzâ yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır.

Burası, Allah (c.c)’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenâb-ı Hakk’ın izniyle onun arşınaçıkartılmıştır.

 Bu toprağın ziyâsından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir.

Bu dergaha edep ölçülerini gözeterek gir; çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve Peygamberlerin tecelli ettiği bir yerdir.)

 

 

Yazılış Hikayesi

Osmanlı Divan şairlerimizden 17. asırda yaşamıştır. Aslen Urfalıdır. Peygamberler şehri Urfa’nın manevi ikliminde iyi bir eğitim alan Nâbî, çocukluk ve ilk gençlik yıllarından sonra İstanbul’a göçmüştür. Tasavvuf terbiyesi de görmüş olan Peygamber âşığı Nâbî, padişah IV. Mehmed döneminde Hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmıştır. Vakit gecedir. Rasulüllah (s.a.v) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Fakat kafiledeki bir devlet adamı, hem de ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır. Hz.Peygamber (s.a.v)’in beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla yandaki kasideyi söyler :

Nâbî bu şiiri yolda yazar. Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’ınn minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar.Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar.Müezzine; Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nerden öğrendin, der.

Müezzin şöyle cevap verir: Bu gece rüyamda Efendimiz (s.a.v)’i gördüm, bana dedi ki: Ümmetimden Nâbî adında bir şair, benim hakkımda şu kasideyi yazdı, hoşuma gittiği için bunu okumanı arzu ediyorum. Ben de rüyamda Efendimizden öğrendiğim beyitleri aynen okudum. Nâbî, sevincinden oracığa bayılıp düşer. O, bu iltifata, Rasulüllah Efendimiz’e duyduğu edep ve muhabbetten dolayı nâil olmuştur. Hz.Mevlânâ’ya göre edep, insanın bedenindeki ruhtur, enbiyâ ve evliyânın göz ve gönül nurudur, şeytanın katilidir, insanla hayvanı birbirinden ayıran en önemli vasıftır. Edep bir tac imiş nûr-i Hüdâdan Giy ol tâcı, emin ol her belâdan Allah ve Rasulüne yükselen merdivenin basamakları, ancak edeple çıkılır...