Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV

Muhammed Mustafa SAV
Anasayfa e Kitap Hayatı Fotoğraflar Kitaplar Linkler Ses Nükteleri Şiirler Yazılar Ziyaretçi Salavat English
Adalet Peygamberi

Adalet Peygamberi(s.a.v)’ne…

Musa TEKTAŞ

27/01/2008

Bir ismi “Âdil” olan, “Adalet Peygamberi” Hz. Muhammed (s.a.v) hak ve hukuka uygunlukta, hakkı gözetmede ve doğru­lukta insanların en ileri gideni idi. O herkese uy­gun düşeni, hakkı olanı verir, taksimatta Allah’ın emrettiği adalet ölçülerine göre hareket ederdi.

İnsanların keyfi istek, arzu ve telkinlerine bakmaksızın doğruluktan ayrılmaz, eşitlik ilkesine uy­gun davranarak mutlak adaleti toplumda tesis ederdi.

Her işte Peygamberimize itaati emreden Rabbimiz Bakara suresinde şöyle buyurdu:

“Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.” (Bakara, 143)

 

İnsanlığa örneksin sen yüce Adalette

Şeni şahit tutuyor Yüce Mevla ayette

Ümmetine acırsın şefkatte merhamette

 

Salât ve selam sana olsun “Ya Âdil”

Yaratılmış içinde yoktur sana muadil

 

Yine yüce kitabımız Kur'an’da Allah (c.c)'ın hangi kullarını sevdiği şöyle açıklandı:

 

"Allah âdil olanları sever" (Mümtehine 8; Hucurât,9) buyuruldu. . Hulûsi Efendi (k.s)’de bu âyet-i kerimenin mealini Divân’ının bir beyitinde şöyle ifade etti:

 

Âdilleri Allah da sever kulu da sever

Âdilleri Allah da öğer kulu da öğer

 

 

Adalet Allah’ın Kanunudur

Sevgili Peygamberimizin, hak ve ada­letle ilgili hadis-i şerifler buyurdu.  Bunlardan biri şöyle zuhur etti.  Birgün Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. 0 kadını cezalandırmaması için Ashabdan Üsameyi Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.” (3 Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9.)

 

Hz. Peygamber, adaleti ihlal konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da olsa sert bir şekilde reddeti, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en ufak bir tereddüt göstermedi. Adalet konusuyla ilgili olarak başka bir hadislerinde Peygamber Efendimiz (s.a.s.] şöyle buyurdu: “Adil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidir. (Müslim, “Cennet”, 6)

 

Peygamberimiz haksızlığa asla tahammül edemez, haksızlık karşısında susan, kendini savunamayan kişiyi dilsiz şeytan olmakla nitelendirir, onun bu halini beğenmezdi.

Görev başına getirdiği insanlara adaletli ve hoşgörülü olmalarını emrederdi.

Sevgili Peygamberimiz, hakkı gözetme konusunda sadece idareci konumunda olanları değil, herkesi sorumlu davranmaya çağırdı ve meşhur hadisinde mesuliyet ve adalet hissini çoban-sürü benzetmesiyle şöyle yaptı:

“–Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. İnsanların başında bulunan yönetici de çobandır ve sürüsünden sorumludur.”

Bizler, Peygamberimizin bize öğütlediği bu güzel tavsiyeleri gönülden benimsemeli, hiç kimsenin hakkına el uzatmamalı, her zaman hak-hukuk gözetmeli. Bilinmelidir ki Allah, bir başkasının bir diğer kul üzerinde kalan hakkını asla affetmez ve o kişiyi kıyamet günü bundan dolayı sorumlu tutar.

Hayatı en güzel ahlak örnekleriyle dopdolu olan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “De ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum” (Şûrâ, 42/15.)

Peygamberimizin hayatında yaşadığı önemli hadiselerden biri olan ve halk arasında da çok yaygın olarak anlatılan bir olay, onun adaletli davranışının bir hatırası olarak dillerden dillere yüzyıllardır anlatılıp durdu.

 

“Hakkı Olan Hakkını Alsın”

Kur’anı Kerim’in nüzulünün tamamlandığın bildiren ayetler nazil olunca, Peygamberimiz(s.a.v), Cebrail'e:

-Ey Cebrail öleceğimi anladım, buyurunca Cebrail, Peygamberimize:

- Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın ,(Duha:4-5) dedi.Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti. Bütün Muhacir(Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar ) ve Ensar (Medineli Müslümanlar) Mescid-i Nebi'de toplandı. Peygamberimiz onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti. Peygamberimizin bu konuşması sırasında kalpler ürperdi gözler ağladı. İnsanlara şöyle dedi:

- Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim? Onu dinleyenler:

- Allah mükafatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba,şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun(Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin, dediler.

Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyurdu:

- Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum, dedi. Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:

- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim.Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım.Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi.Devemden indim ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum deyince, Peygamber efendimiz:

- Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım.Ey Bilal git(kızım) Fatıma'ya uzun bir değnek getir dedi . Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak :

- O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor, diyerek Hz.Fatıma' nın yanına geldi kapıyı çaldı ve "Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver" deyince, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma:

-Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil babam uzun değneği ne yapacak? Dedi. Bilal-i Habeşi:

- Babanın yaptıklarından haberin yok. Allah'ın elçisi borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor, dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma:

- Ey Bilal! Allah'ın elçisine kısas yapmayı ( hakkını almayı) kendisine layık gören kimdir? ( Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın (Ukkaşe) yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler, dedi. Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince O da Ukkaşe'ye verdi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer bunu görünce ayağa kalktılar ve:

- Ey Ukkaşe!İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince Peygamber Efendimiz:

-Bırak ey Ebubekir sende bırak ey Ömer. Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor dedi. Bunun üzerine Ali b.Ebu Talip (Hz. Ali) ayağa kalktı ve:

- Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir.İşte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana(O'nun yerine) yüz sopa vur .Allah'ın elçisinden alma, deyince Peygamberimiz,

-Otur ey Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor buyurdu.Sonra Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin kalktılar ve:

-Ey Ukkaşe!Sen bilmiyor musun biz Allah'ın elçisinin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir, deyince Peygamber efendimiz:

-Gözümün nuru torunlarım sizde oturun Allah sizi burada unutmamıştır(sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir).Sonra Peygamber Efendimiz Ukkaşe'ye

- Ey Ukkaşe!Vuracaksan vur deyince, Ukkaşe(r.a):

- Ey Allah'ın elçisi!zBana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu deyince Peygamberimiz sırtını açtı. Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı. Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı.Sanki sırtı Mısır' da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden, sırtındaki nübüvvet mührünü öptü ve şöyle dedi:

- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) :

- Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet deyince, Hz. Ukkaşe:

- Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v):

- Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın dedi.Sonra (orada bulunan) tüm Müslümanlar Hz. Ukkaşe'nin alnından öperek ayağa kalktılar ve:

- Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin dediler.”

 

Hakk nakşetmiş göğsüne bâtın ile zâhiri

Mübarek parmakların olmuş rahmet nehiri

Adl için öptü Ukkaşe Nübüvvetli mühürü

 

Salât ve selam sana olsun “Ya Âdil”

Yoluna kurban olsun beden ile can u dil